
TEZGAHA DOKUNAN HAYALLER
Anadolu'da, yaşadığı yöreden başka bir dünya tanımamış genç kızların,
tezgah önünde düşleyip kurguladıkları dünyayı simgeleyerek dokudukları
halılar ve kilimler, gerek kullanılan yünün yumuşaklığı, doğal kök
boyanın kalitesi, gerek biri asla diğerini yinelemeyen sonsuz modelleri
ile dünya pazarlarının gözbebeği.
FİRST - Kaç yüzyıllıktır o?
ŞİŞKO OSMAN - Bir asırı aşkındır efendim.
FİRST - Şu kuşlu, çiçekli, ortası mihraplı olan?
ŞİŞKO OSMAN - O da seksen beş-doksan vardır.
FİRST - Bu sahiden altın mı?
ŞİŞKO OSMAN - Kuşkunuz olmasın. O gerçekten altın simle saraya dokunmuş
bir halıdır. Kapalıçarşı'da ana caddeyi yol güzergahı edinmiş, bir
kapıdan girip öbür kapıdan çıkan kalabalığın aceleci akışından ayrılıp
ta yan sokakların karmaşasında, bir gezginci ruhuyla dolaşmaya
koyulursanız ayrı ayrı uğraşların guruplandığı çarşılarla
karşılaşırsınız. Kuyumcular, Dericiler, Bedesten, Halıcılar Çarşısı
yolunuzun düştüklerinden bazılarıdır. Hepsi kendine özgü ilginç bir
yaşam ve devinim sergiler. Kuyumcuların ışıltısı, dericilerin sokaktan
geçen alıcıları hedefleyen ataklıkları, Bedesten'in gümüşleriyle köylü
pazarının allı pullu kumaşları, canlı çarşı yaşamının günümüzde de
izlenen görüntüleridir. Bu canlılığın peşine takılıp gezintiyi
sürdürürseniz çarşının sokaklarının genişlediği, kalabalığın da azaldığı
bir bölümüne rastlarsınız. Burası tarihi yapının yerli ve yabancı
turistlerce en fazla ilgilenilen, en fazla gezilen bir bölümüdür.
Kubbelerin altına yerleşmiş sevimli ahşap dükkanları, dükkanların
vitrinlerindeki mücevher benzeri ışıl ışıl parıldayan halıları ve bin
bir renkli kilimleri ile gezginler için seyirlik bir otantik görüntü
oluşturur. Küçük dükkanların kapı önlerine atılmış hasır iskemlelerde
oturan dükkan sahipleri ve çalışanları bir yandan günlük komşu
sohbetlerini sürdürürken bir yandan da yoldan gelip geçenleri izler,
vitrinlerinin çekiciliğine kapıldığını hissettikleri birisini bin bir
dil dökerek dükkanlarına sokmaya çabalarlar. Sonra bir beğendirme
uğraşıdır sürer gider.
Biz "Şişko Osman"ı işte burada bu otantik dünyanın içinde tanıdık. O
kendi tanımıyla "halı tüccarı" değil, "halıcı"ydı. Bir antika parçayı
görünce eli ayağı titrer, güzel bir parçayı gördüğünde kalp atışları
yükselirdi. Ona göre halı tüccarı halıyı alır satardı kısaca. Halıcı ise
para peşinde değildi. Kendisi bir halıcı, hem de bir halı sarrafıydı. O
bir bakışta bir ya da kilimin yaşını, değerini, hangi yöreye ait
olduğunu hiç yanılgısız doğru tahmin edebilirdi.
Osman Şenel biiz Kapalıçarşı'nın küçük bir kapısından dışarıya çıkarıp,
bir kaç adım sonra bir kemerli kapıdan geçilerek girilen, avlu
çevresinde iki katlı olarak inşa edilmiş Zincirli Han'a götürdü
buluştuğumuz gün. Gençliğinde varlıklı ve canlı bir yaşamı olduğu
sezinlenen bu yapıda onun iki dükkanı vardı. O küçücük, döşemesi,
duvarları halı ve kilimlerimizin en değerlileri, gerçek antika değeri
kazanmış olanları ile kaplı, memleket havası kokan dükkanlarında
çeyizini gösteren bir genç kız mutluluğuyla halılarını, kilimlerini top
top önümüze açtı. Yanımız yöremiz Taşpınar'lar, Kula'lar, Bayburt'lar,
Gümüşhane'ler, Kars'lar, Saray'larla doldu. Bir halı kilim düğününün
içine düşmüştük sanırdınız.
Onlar Anadolu kültürünün en önemli verimlerinden biri olan halı ve
kilimlerimizin makineleşmeyle birlikte yok olmaya doğru giden, artık
bulunamayan antika parçalarıydı. Onları uzun uzun seyrettik.
Dokunduğumuzda Anadolu yününden kaynaklanan yumuşaklıklarını duyumsadık.
İpek gibi dökülüşlerine şaşırdık. Bu gösteriden sonra Osman Bey
dükkanının o huzurlu ortamında halı ve kilimlerin geçmişten bugüne ser
yaratmıştır. Biz bu şaheserin karşısında diz çökeriz. Bu parçalar
genellikle çeyizlik parçalardır. Gerek kullanılan kök boya, gerek
kullanılan yün halının güzelliğini yaratanlardır. Bir yöre, Bir aşiret
yüzlerce binlerce parça dokumuştur yıılar boyunca. Şansımız varsa bu
çeyizlik parçalardan hala sandık, dolap köşelerinde gizlenen bazılarını
buluruz. Halı ve kilim dokuması geçmişte Anadolu'da genç kız ve
kadınların hemen tümünün bildiği geleneksel sanatımızdır. En güzel
parçalarda kızların erkek evine götüreceği çeyizlik parçalar arasından
çıkar. Genç kızlar çeyizlik halı dokur. Bu uğraşı kücücükken öğrenirler.
Dört beş yaşlarına geldiklerinde halı tezgahının başındaki annelerinin
yanına oturur, izlemeye başlarlar. Yedi, sekiz yaşlarına geldiklerinde
yardıma geçerler, sonra da dokurlar. Yüz yıl önce Anadolu'da kadınların
hepsi halı kilim dokumayı bilirdi. Her aşirette, her evde halı, kilim
dokumayı bilen bir kadın vardı. Kendi ihtiyaçları için perdelik, yatak
örtüsü, divan örtüsü, otağ girişi, beşik için, heybe, çoban tuzluğu, göç
ederken eşyalarını sardıkları, hayvanlarının üzerine örttükleri
örtülerin hepsini dokurlardı. Ama en güzellerini kızlar çeyiz için
dokurlardı. Annemin çeyizlik halısını ben hala saklarım. İşte bu günün
antika halı ve kilimleri o günkü genç kızların kendi çeyizleri için
dokudukları bu parçalar arasından çıkar.
Düşünüyoruz. Gerçekten de dokuma tekniklerinin inceliği, renkleri ve
desenleriyle sanat eseri tanımını hak eden halılarımızla kilimlerimizi
böylesine değerli kılan onlara, yaşadığı yöreden başka bir dünya
tanımamış olan genç kızların düşlerini dokumuş olmasımı? Bu yorum
belleğimizde bir gerçeği de çağrıştırıyor. O gerçek şu. Bu halılarla
kilimlerin değerini gerçek sahipleri henüz bilmiyor. Anadolu halı ve
kilimleri dünya piyasalarında bir numarayken bizde yeni yeni değeri
anlaşılmaya başlıyor. Tüm ülkelerde en gözde ve aranılan parçaları
oluştururlarken bizde ilgisizlik içinde kayboluyorlar. Bütün dünyanın
kabul ettiği gerçek Türk halı ve kilimlerinin hem boya, hem yün, hem
motif açısından zirvede olduğudur. Öte yandan Anadolu kökenli halı ve
kilimlerin her birinin ayrı bir modeli vardır. Anadolu'da dokunmuş
binlerce onbinlerce halı ve kilim içinde bir modelin bir tek kopyası
bile yoktur. İran halı ve kilimleri değerlidir ama aynı modelden
yüzlerce vardır.
Ancak son birkaç yıldır halı ve kilimlerimizin değerini ağır ağır da
olsa kavramaya başlamışız. Osman Şenel iş ve sosyete çevrelerinde antika
halı ve kilim koleksiyonerlerinin arttığını belirtiyor. Bir halı yada
kilimin antika olabilmesi için 100 yaşını geçmiş olması, yöresinde çok
az kalmış olması kuşkusuz estetik değerinin olması gerekiyor. Böylesi
parçalar da günümüzde çok az kaldığından halıcılar artık bütün sene
Anadolu'da dolaşıp yalnızca bir iki parça bulabiliyorlar. Geçmişte
dokunan antika halılar artık o yörelerde üretilmiyor. Şimdi köylerde
kızlar televizyon seyrediyor. Dokudukları halıları pazarlarken de bir
televizyon, bir buzdolabı istiyorlar. Anadolu'da halıcılığın böyle
gerileyişinde makine halılarınında büyük etkisi var elbette ama bu
etkenler için de en korkulası olan onların dışarıya gidişi. Halı ve
kilimlerimizin en güzel örnekleri ne yazık ki yabancıların evlerini ve
müzelerini süslüyor. Kullanımda yok olanlarda onlara ekleniyor. Ancak
bazı şanslı olanları değerini bilen, onu koruyan, saklayanların eline
geçiyor, özel kolleksiyonlara ve müzelere gidiyor. Bugün, dünyada
"eşsiz, benzersiz" sözcükleriyle tanımlanan halılarımızın,
kilimlerimizin dışarıya gidişini önlemek, onları koleksiyonlarda ve
müzelerde toplamak ulusal bir görevdir. Müzelerin ve koleksiyonerlerin
de bu konuda daha çabuk, daha girişken davranması gerekiyor. Çünkü bu
bizim kültür varlığımız mirasımızdır. Ona sahip çıkmazsak bir süre sonra
yalnızca yabancı ülkelerin müzelerinde, evlerinde seyredeceğiz.
Halılarımız gibi kilimlerimizde dünya pazarlarında en değerli, en çok
talep edilen ürünler arasında yer alıyor. Şu anda yurt içinde olsun,
dışında olsun en çok aranılan ve bulunmayanları Erzurum, Bayburt,
Gümüşhane çevresi kilimleri, Bunlardan bir dağ köyünde bir eski kasaba
da, bir ninenin gelinlik sandığında saklanmış bir taneye rastlamak kilim
tüccarları için o senenin vurgunu sayılıyor.
Kilimlerinde halılarımız gibi değer görmesinin en önemli etkeni modelin
kesinlikle ikinci bir kopyasının olmaması. Buna karşın her yörenin
kiliminde yöresel izler beliriyor. Reyhanlı kilimi ayrı, Konya, Sivas
Kilimleri ayrı motifler, renkler taşıyor. "Bu halı ve kilimlerin fiyatı
ne olabailir?" diye düşünüyorsanız onun yanıtı herkese göre farklı. Bir
alıcı içinse büyüklüklerine, yaşlarına ve estetik değerlerine göre yüz
milyonla beşyüz milyon arasında değişiyor. Kimi için de parasal
karşılığı yok. "Yaşamım halı kilim. Halı kilimle yatar, halı kilimle
kalkarım." diyen Osman Şenel için onların fiyatı yok. Onlar Anadolu
halkının geçmişi, ruhu. Halklar da tarihin sonsuzluğunda maddesel
varlıklarıyla değil, ruhlarıyla var olabiliyorlar. Osman Şenel'in
arzusu, ricası da şöyle. "Lütfen bizim halkımız alsın da, yurt dışına
gitmesin bu değerler. Zaten birşey kalmadı. Kalanlar da gitmesin. "
|