BASINDA BİZ

ŞİŞKO OSMAN HALICILIK
TURİZM SANAYİ VE TİCARET LTD.

Kapalıçarşı Zincirli Han No: 15    34126 İstanbul / TÜRKİYE
Phone: (90) - 212 - 528 35 48 , Fax: (90) - 212 - 526 72 87

Web site: www.siskoosman.com
E - mail: siskoosman@siskoosman.com

Print

 

ileri >
< geri


The Grand Bazaar Magazine - Kapalıçarşı

Kapalıçarşı Allah'ın Lütfu

Osman Şenel, Kapalıçarşı'da tanındığı ismiyle Şişko Osman Türkiye'nin ve dünyanın sayılı halı eksperlerinden bir tanesi. Şimdilerde işleri yakınındakilere devretmiş olsa da, bu sanattan kopulamayacağını söylüyor. Şişko Osman ve öğrencileriyle Kapalıçarşı'yı halılarını konuştuk.

Kapalıçarşı bu... Sokakları arasında inanılmaz ne değerler saklıyor. Belki içlerindeki herşeyin bir ederi vardır. Ancak buradaki işlerine uzun yıllar boyunca emek vermiş insanların birikim ve deneyimlerinin karşılığı ne olabilir ki? İşte bunun karşılığı yok. Bu birikim önünde saygıyla selam durmanın dışında ve yaşamlarını kendilerinin ve yakınlarının ağzından dinlemekten fazlası gelmiyor çoğu zaman elimizden. Dinlediklerimiz, sonunda bizi bir kez daha haklı çıkarıyor, Çarşı'nın bir emek denizi olduğu konusundaki düşüncemizde.

Çarşı'da halı deyince akla gelen ilk isimlerden bir tanesi Şişko Osman. El dokuması halılar için harcadığı 30 yıl, onu bu işin en saygın isimlerinden bir tanesi yapmış. Şişko Osman, artık işleri yanında yetiştirdiği yakınlarına bırakmış olsa da, öğrencileri onu hep işin başında görüyorlar.

Ustadan çırağa akan bilgi ırmağının izini sürdük Şişko Osman'ın dükkanında. Hem kendi ağzından dinledik öyküsünü, hem de yakınındakiler anlattılar onu ve ondan aldıklarını.

"30 yıldır halıcılık yapıyorum. Bu aileden gelen bir meslek. Babamın dedesi yani ağababam halıcılık işiyle uğraşıyordu. Babam da yine esnaflık yapıyordu ama O, tesbih üretiyordu. Ben çok dolaştım. 20 ile 40 yaşlarımın arasında sürekli olarak dolaştım. Hem yurtiçinde hem de dışarıda. Kahire Üniversitsi'nde Arap Dili ve Edebiyatı, Sorbone'da Siyasal Bilgiler okudum. Halıcılık işine ise 40 yaşımdan sonra başladım. Sağlığım eskisi kadar yoğun çalışmamı engellese de sanat bırakılamıyor. Zaten dinimizde de emeklilik diye bir şey yok. Kapalıçarşı'da çalıştığım için kendimi şanslı hissediyorum. Burada esnaflık yapmak bana göre sadece Kadir gecesi doğanlara nasip olur. Bu Allah'ın bir lütfudur."

Konuştuğumuz Şişko Osman'ın oğlu Nurullah Şenel ve yeğeni Bilgin Aksoy'un anlattıklarında da hep Şişko Osman var. İlk önce oğlu başlıyor Çarşı'nın şahit oldukları eski günlerini anlatmaya...

"Çarşı'da eskiden bir düzen vardı. Her esnafın yeri belliydi. Örneğin Halıcılar Caddesi'nde, sadece halı satanlar bulunurdu. İyi halı almak isteyenler gider oradan alışveriş yaparlardı. 60'lı yılların sonuna kadar da böyleymiş. Yerli halk gelip, bütün alışverişini buradan yaparmış. Kuyumcusu, gümüşçüsü, halıcısı, çeyizcisi... Hepsinin yeri belliydi. Şimdi alakasız yerlere alakasız dükkanlar açılıyor.

Esnaf müşteri ilişkisi eskinden çok daha başkaymış. İnsanlar çek senet nedir bilmezlermiş. Bundan 15 sene öncesine kadar da böyleydi. İnsanlar birbirlerine güvenirlerdi. 90'lı yılların başından itibaren, esnaf profilinin değişmesiyle beraber, alışveriş ilişkileri de başka bir boyut kazandı. Olumsuz yönde bir gelişme gösterdi. O zamanlar herkes birbirini tanıyordu. Kimsenin kimseden bir şey gizlemesine gerek kalmıyordu.

Yeni tip esnafın buraya gelmesiyle herşey değişti. Eski esnaflar işi bırakınca, eğer yerlerine işi teslim edebilecekleri oğulları, yeğenleri yoksa yerlerini sonradan zengin olan, esnaflık nedir bilmeyen insanlar doldurdu. Bunlar Çarşı ahlakını bilmeyen, işlerin dışarıda yürüdüğü gibi yürüdüğünü zanneden insanlar. Sadece yüksek kar etmeyi amaçlıyorlar. İstediği malı, istediği fiyata satabileceğini düşünen insanlar. Kaliteli esnaf anlayışının oluşması gerekiyor. Elbette kar etmemiz gerekiyor ama bunun bir sınırı olmalı"

"Peki sizi bu çarkın dışında tutan ne?" diye sorduğumuzda gösterilen adres yine aynı oluyor. Babaları...

"Babamın bana söylemiş olduğu bir şey vardı, daha okul yıllarımdayken: 'Eğer bu işi seveceksen yap. Eğer sevmezsen yapamazsın. Hiç başlama o zaman. Bizim işimiz zordur. Biraz düşündürür, biraz kaşındırır ama iyi geçindirir" derdi. Bizde okul bittikten hemen sonra burada çalışamaya başladık. Kapalıçarşı ve bu dükkan bir derya. Eğer bu deryadan hergün bir bardak su alıp kenara koyabiliyorsanız şanslısınız demektir. İnsan hergün yeni bir şey öğreniyor. Bu anlattıklarımın hepsi elbet babadan gelen bilgiler sayesinde oldu. Özellikle işe ilk geldiğim yıllarda, babam bizi her sabah karşısına alır, iki saat bildiklerini aktarırdı."

Şişko Osman, Bilgin Aksoy'un dayısı. Meslekleriyle ilgili aldıkları eğitim onların halılara bakış açısını belirlemiş. Bilgin Aksoy işlerinin sanatla iç içe bir meslek olduğunu söylüyor.

"Bu iş sevilmeden yapılamaz. Her meslekten daha çok ihtiyaç var sevgi ve ilgiye. Çünkü satmış olduğumuz halı ve kilimler birer sanat eseri. Anadolu'da tezgah başında oturan genç kızların el emeği, göz nuru. Bu halılar bizler için bir Picasso tablosu kadar değerlidir. Bu yaptığımız işin bir okulu yok. Usta ne öğretirse, çırak o kadarını öğrenebiliyor. Osman Bey, bu işe yıllarını vermiş, çok büyük bir birikimi olan insan. Kendisi bize, bu işle ilgili bildiğimiz herşeyi öğretti. Tüm birikimini bize aktardı." 

Bütün bu birikim nasıl sağlandı? Bu sorunun yanıtını aradığımız konuşmalarda hep tek bir noktaya ulaşıyoruz: Disiplin. Şişko Osman'ın hayatı kesintisiz bir öğrenme süreci. Genlerinden gelen halı sevgisi, aldığı eğitim ve iş disipliniyle birleşince bu birikim ortaya çıkmış. Oğlu ve yeğenin anlattıklarına göre, Osman Şenel, gecesini gündüzüne katarak okumuş ve gezmiş. Eline gelen halıları tanımaya çalışarak değil, tanışmak için onların ayağına giderek mutlu olmuş. Babası tesbihçi olsa da, ağababası yani babasının dedesi halı işindeymiş. Bu genetik özellikler şimdi de oğlu ve yeğenine geçmiş.

Kendilerine bütün bunları öğreten ustaları Şişko Osman'ın işinde ne kadar hassas olduğunu anlatırken oğlunun verdiği bir örnek bu konuda fazla söze gerek bırakmıyor:

"Zengin bir Fransız müşteri gelmişti. Fransa'da üç katlı bir evi varmış. Bir katını oğluna ayırmış. Oraya bir halı alacakmış. Adamla babam konuşuyordu. Biz de malları açıyorduk. Bir ara babam servisi durdurdu. Fransızla birşeyler konuşmaya başladı. Çayını kahvesini içmişti. Biraz sonra adam kalktı ayağa, bizlere teşekkür etti ve çıktı gitti dükkandan. Ne olduğunu anlayamamıştık. Sonra babam anlattı. Meğerse adam, o oğluna ayırdığı katta bulunan bir bilardo masasının altına bir kilim istiyormuş. Babam da bunu öğrendikten sonra 'Sen bir Picasso'yu o masanın altına serer misin?' diye sormuş. Adam'da 'Hayır' yanıtını vermiş. O zaman da babam, 'Ben de bu kilimi sana bunun için veremem, kusura bakma' demiş. "Biz insanlara bir değer satıyoruz. Bu gerçeği farkedenlere satmamız gerekiyor."

Halılara böylesine sevdalanmış ve bu sevdasını yakınındakilere de aşılamış Şişko Osman gibi bir kişinin bu denizden kendisine de birkaç damla ayırmaması beklenemezdi. Yeğeni'nin anlattığına göre gerçekten de satmaya kayılamayan parçaları bulduğunda onları kendisi için bir kenara koymayı ihmal etmemiş.

"Osman Bey'in kendisine ait bir halı kolleksiyonu var. Orada bu dükkanda satılmayan, sadece bu işi sevenlere göstermek üzere saklanan parçalar var. Yani bulduğumuz en nadir parçaları kendimize ayırıyoruz. Bu bahsettiğim koleksiyon, dünyada eşine az rastlanır bir kolleksiyon. Zaten kendisi uluslar arası alanda büyük saygı gösterilen bir Türk el sanatları eksperidir."

Dünyada eşine az rastlanır güzellikteki Anadolu halılarını gidip yerinde bulmak için gerekli olan enerjiyi aşılanmış olan halı sevgisinden alan Nurullah Şenel, Anadolu'ya doğru her yolculuğun bulunmaz bir haz olduğunu söylüyor.

Ama artık yeni üretilen halılar eskilere göre son derece vasat. Bunun için daha çok gezip, daha çok inceleme yapmak gerekiyor. Nurullah Şenel, bununla ilgili gözlemlerini şöyle aktarıyor:

"Halıların eski orijinalliği kalmadı artık. Yeni üretilen halılar eskisi kadar güzel değil. Bugün herşey fabrikalarda yapılıyor. Bugün çok güzel ve kaliteli imalatlar yapılıyor olsa da, bizim aradığımız cinsten halıları bulmak son derece zor oluyor. Bu değişimler, bizler gibi sattığı herşeye sanat eseri olarak bakanları üzüyor. Ama biz yine Anadolu'ya gitmeye devam ediyoruz"

En güzel deseni, en güzel rengi bulmaya adanmış hayatlardan etkilenmemenin imkanı yok. Babadan oğula, dayıdan yeğene geçen bu tutkunun temelleri bulmaya çalıştığımız konuşmalarımızın bitiminde Nurullah Şenel, bu ırmağın doğduğu kaynağı şu sözleriyle gösteriyor:

"Babam sürekli olarak işimizin herşeyimiz olduğunu söyler. Bu yüzden mutlaka severek yapmamızı öğütler. Sürekli okuyup, araştırmamızı ister. Hiçbir zaman 'Artık ben oldum, demeyin, hep daha fazlasını isteyin' der. Ben artık bu işin herşeyini öğrendim demememiz gerektiğini söyler. Çünkü ona göre bu işin sonu yok. Babam sürekli şükretmemiz gerektiğini, çünkü böyle güzel bir yerde, mübarek bir hayvandan, el emeği ve göz nuruyla üretilen şeyleri sattığımızı söyler"


Sayfa 40-41-42-43